Fatih Terim – Gala Sözlük
dört defa kovulmuş eleman. galatasaray'ın kurtulması gereken ilk insan.
Türk futbol tarihinin en büyük figürü ve Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en büyük efsanesi.
miras bırakacağı sistemi futbolcu topluluğu değil kendinden sonraki hoca olarak planlamalıdır
fatih terim'in saçını arkaya doğru taraması galatasaray ve kendisi için sonun başlangıcı olmuş olan fiiliyattır. mühimdir zira iç dünyasında yaşadığının dışa vurumudur; bizim özlediğimiz fatih hoca ile mesafe koyduğumuz fatih hoca arasındaki farktır biri türk fatih diğeri italyan özentisi fatih.

fatih terim "o" tarihe kadar saçını yana doğru tarayarak uefa kupasını almış, 4 sene üst üste şampiyon olmuştu çünkü fatih hocanın "o" tarihe kadarki amacı baba gündüz olmaktı. bu kutsal bir haktı ama fatih hocanın kızları büyüyor, mehmet ağar kendisinin peşini bırakmıyor, fulya hanım daha, daha çok her şeyden biraz daha çok istiyordu. sonra bir gün bir sabah kalktı ve aynaya baktı neden saçımı arkaya doğru taramıyorum ki dedi kendi kendine…

öyle ya daha gençti türkiye'de kimsenin başaramadıklarını başarmıştı. üstelik başbakan mesut yılmaz kendisini yeni tbmm’ye çağırmıştı uefa kupasını götürmüştü takımla tbmm'ye. recai kutan’ından devlet bahçelisine, mesut yılmaz’ından tansu çilleri’ne dahası rahmetli bülent ecevit'e kadar herkes kendisine ricacı olmuştu galatasaray'da kalıp şampiyonlar ligi kupasını türkiye'ye getirmesi için.

o artık adanalı fatih hoca olamazdı artık imparator olmalıydı daha 4 sene önce maaşından para kesip ücretini ödemeye razı olduğu hagi ile uefa kupasını kaldırmıştı, eski italya başbakanı berlusconi kendisine hayranlığını bildiriyor, isviçre'de kendisiyle konuşmak için bavyera şansölyesi edmund stoiber'in yanından koşarak gelen kaiser beckenbauer’a kenan evren’in geri bas hareketini yapabiliyordu. eee ne diye saçını arkaya doğru taramayacaktı ki?
yine de bekledi evine gizli gizli italyanca hocası gelirken bile bekledi…çünkü kolay değildi birden kafasını yastığa koyarken enver paşanın fedaisi, atatürk’ün yaveri kod adı kılıç ali olan büyük mücahidin büyük oğlu gündüz kılıç olmayı hayal etmek yerine sacchi olmayı maldini olmayı trapattoni olmayı hatta ne yazık ki capello olmayı hayal etmek…
ama ağır geldi allahın mevki makam sahibi her kulunu imtihan ettiği kibre ve nefsine yenik düştü kıbrıs muhaciri topal adanalının oğlu fatih hocamız; artık roma imparatoru idi…

ceolara ücreti mukabilinde hayat dersleri veriyordu…insan kaynakları etrafında fır dönüyor çirkin camlı plazalarda mis kokuların, cicili bicili dekolte kıyafetlerin içindeki bir içim su karı kızların; italyan kumaşından dikilmiş, fiyatı asgari ücretlinin kıdem tazminatından pahallı olan takım elbiselerin içindeki beyefendilerin arkadaşlığı artık bülent ünder’in yahut rasim kara’nın arkadaşlığından daha ağır basmaya başlamıştı.

başbakan mesut yılmaz kimdi ki onu kırmaktan çekinip galatasaray'da kalmayı kabul edecekti…hem sanki altın zincirli, manuela arcuri’nin sugar dady’si cecchi gori faruk süren'den daha rafine bir beyefendi gibi gözükmeye başlamıştı ama yanlış anlamayın renkdaşlar bu algının faruk başkanın transtürk'ünün iflas etmesiyle yakından uzaktan alakası yoktu!

öyle ya düşen terk edilir, fakire yüz çevrilir, ahde vefasızlık yapılır, geçmiş unutulur, geleceğin planları yapılmaz olur sadece ve sadece carpe diem…adı ölü ozanlar ancak gayet de canlı ozanlar, milenyumun eşiğindeydik an an şimdiki zaman…vefa semtti olsa olsa bir mektepti çok çok artık devir değişmiş devran dönmüştü zira fatih hocamız sarhoştu...zafer sarhoşu... adanalı delikanlıdan geriye batılı özentisi çakma bir istanbul beyefendisi kalmıştı...

başarı varsa şu an, geçmiş unutulur yarın önemsenmez öyle ki sen görev aldığın ilk sezonda italya kupasını alacak ilk italyan olmayan olacaktın kibrin finalden önce ayrılmayı buyurdu sana…içindeki nefis şeytanla yatağa girdi. senin takımınla mancini italya kupası şampiyonu oldu fatih hoca...hep lucescuya baktın ama mancini devirdi geçti hep...halbuki öteki saçını bile taramazken berikininki hep fönlüydü nasıl olur da ayıkmadan fatih ağabey:)
önemli miydi peki? hiç değil zira sanki bu sefer de berlusconi, cecchi gori'den daha da yakışıklıydı, karizmatikti…hem manuela arcuri'nin de yeni sugar dadysi oydu zira gori de maddi sıkıntılara düşmüştü zati italyan polisi de peşine:) floransa'daki günler de unutuldu çarçabuk…unutulmayan bir allah olduğuydu...

milano'da da bu kadar unutkanlıkla italya seferinin sene-i devriyesi henüz geçmişti ki mili takım-galatasaray-mili takım-galatasaray döngüsü kırılmamak üzere başladı.

kızlar büyüdü ve evlendi, iş hayatlarına atılınıldı, fenerlilerin ve beşiktaşlıların oyununa gelinildi, mehmet ağarlar da pek uğramaz oldular kendilerine halbuki paraşütle bile iniş yapabiliyorken korkut eken gibi sıkı galatasaraylılar...

ne fantastik zamanlardı ey sözlük yazarları hatırladınız değil mi? düşün bir an yanında kimse yok kameralara konuşuyorsun sonra yanına gökten korkut eken iniyor paraşütle hiçbir şey yokmuş gibi o da beyanata katkı veriyor paraşütünü toplarken ve evet ray-ban marka güneş gözlüğü yine gözünde uzaklara biraz önce atlayış yaptığı kuru tepeye doğru bakarak dalıyordu...hadi itiraf et hatırladın :)
sonra galatasaray'a rest çekmeler ve tüpçülere sarılmalar filan. ardından da çok geçmeden kumar oynayan dünkü çocuklar, maç gecesi klas kadınlarla takılanlar, surata kapı kapamalar, antrenmanlara çıkmamalar, 3-5 gece nöbetinde transfer görüşmeleri, bayrağa bedel biçmelerle muhatap olma ve en en en sonunda kebapçılarda hemşehrin ile birbirine düşülmeler…birileri aklınca iti ite kırdırmıştı…o birileri it olduğu için bu atasözündeki manaya vakıf olamazlar. ne bilecekler senin bizim o; "oğullarım benim oğullarım benim" diye tolunaylara sarılan dar günümüzdeki umudumuz, ağabeyimiz fatih hoca olduğunu...
yani hemen hemen herkes tamam da bir sen eksiksin be fatih hoca hem galatasaray'da hem milli takımda. hadi geç artık milli takımı devir değişti adamların devri. sen gel ama mübarek sen gel galatasaray’a... bırak artık saçını arkaya taramayı tekrar saçını yana tara...

çok affedersin capelloyu katırlar sevsin sen sadece baba gündüzü sev, sev ki bizim de seveceğimiz mezar taşları değil kanlı canlı 1.5 acılı adana yiyen, şalgam içen, gece şırdan canı çeken, büryan yiyen, ter ve soğan kokan, küfürbaz, kafa atmayı iyi bilen; ama vefalı, ama şefkatli, aman dileyene aman veren delikanlı bir ağabeyimiz olsun...şöyle aileden biri gibi...

sen gel sinirlen antifriz hakeme, topu eline al yere fırlat sonra dön yalan söyle hoca sana değil bu bizim davara kızdım de yine...ulan remzi bırak o prim zarfını de arif de sırıtıp bıraksın halbuki arda, selçuk, burak olsa şimdi zarfa şarbon sürer zira prim onlar için kelamullahdan bile kıymetli...kelamullah mı ne mi ardacığım hani google'a yazıp latin alfabesiyle kopyalayıp yapıştırdığın özlü sözlerin bulunduğunu sandığın biz müslümanların ise inandığı kuran-ı kerim...ha işte o duvarlara asılan mushaflarda bulunanlardan...

fatih hoca sen yine gel şen sazın bülbüllerine kesik at, hagi'ye sakallarını kes oğlum de o da sana; "ne yaa benim yasz var benim ana baba goçtu sen bana diyon kes ne kes sen kes 40'ları çıkmadan kesemem kesersem maçta kesemem... duşun duşun bunu mu buldun hojaa, allah allah ya niye duşunuyon sen szakalı" desin... sen de hemen geri vites yap tamam oğlum toprakları bol olsun atana rahmet de...

fatih ağabey sen yine gel osman ağabeyin bıyığını sev, topuğunun arkasıyla londra'da akrep duruşuyla top stop et, rıdvan'a son ikazlarını yap ona parmak salla ona haddini bildir, ona kendisinin küçük bir haşere olduğunu kanıksat, yerini bilsin sen yok iken semirdikçe semirdi...
sonra kameralara dönüp biz adanalıyık sokağı da biliriz salonu da beni salondan sokağa çıkarmayın diye saçma sapan mimiklerle kadrajdan çık...iki üç adım atıp geri dön arkana bak sana şekil yapan var mı yok mu diye yokla...mazallah biri arkadan el kol yapar al başına belayı...o kolu kırıp ellerine vermek gerek zira değil mi hocam:) gerçekten tam bir salon beyefendisisin:) yeme bizi artık hocam kebap ye kebap büyüksaatte...

engin'e kız, oğlum hiç hakeme saldırılır mı diye hasan da dönsün ümit'e söylesin tabii canım saldıracaksa yakasından tutmayıp fatih hoca gibi kafayı gömeceksin desin sen de başınla tasvip ederek onayla bunun babası serdar da böyleydi cüneyt ne olsun de ve bunu cüneyt duyabilecek kadar yakında söyle sonra tekrar garip hareketlerle kulübene dön... gün sonunda da fenerliler sana kupayı versin...sen yeter ki dön yeter ki kalan bir tutam saçını yana tara...

çok mu şey istiyor bu galatasaray taraftarı senden? kökü henüz sende olan iki tel saçını yana tara, baba gündüz ol...hiç mi hakkımız yok üstünde? hani iyi gününde yanında olan yalakalar, iş adamları, spor müdürleri, patronlar, gazeteciler, asalaklar, sülükler, yeni nesil topçular, şarlatanlar? bak bir tek biz kaldık heybende...
galatasaray'daki son üç yılını kısaca analiz etmek meramımı anlatmaya yetecektir. mesela son gelişinde takımı batırdı diyenler var ya, kısaca inceleyelim.

- 2019-20 sezonunda salgın başlayana kadar takım lider durumdaydı. pandemi dönüşündeki ilk maçtan önce* zaten marcao ve luyindama ikilisi sakattı. daha ilk yarıda takımın en önemli ismi olan muslera ile andone sakatlandı ve ikisi de sezonu kapattı. hakemin de aleyhimizde verdiği kararların da etkisi ile uzun bir aradan sonra ligde kaybettik. bir sonraki maçta ise bu sefer maçın bitimine az bir süre kala falcao sakatlandı ve forvet olarak elimizde sadece adem büyük kaldı. maçın hakeminin de daha önce pek de görülmeyen bir şekilde 6 saniye kuralını uygulayası geldi ve son dakikada yenilen gol ile maç berabere bitti ve biz elimizdeki birçok önemli oyuncunun sakat olması ve iki maçta kaybedilen 5 puan ile bir anda kendimizi şampiyonluk yarışının dışında bulduk. bir sonraki hafta da lemina sakatlandı zaten.

- 2020-21 sezonunda takım sadece bir gol farkı ile şampiyonluğu kaçırdı. aleyhimize yapılan hakem hatalarını, bjk maçında diagne'nin ağır bir şekilde oyundan atılıp o dakikadan sonra, şampiyonluk yarışı içinde olduğun rakibinin maçta üstünlüğü ele geçirip kazanmasını, billong hadisesine ise girmiyorum bile.

- 2021-22 sezonunda ise puan durumuna bakıldığında diyebileceğim pek bir şey yok malesef. ortada ciddi bir başarısızlık vardı ama o tabloda bile aleyhimizde yapılan hatalarla ciddi bir puan kaybı yaşadık. her puan kaybından sonra burada hakkında belki yüz tane hakarete varan yazılar yazılmıştır ama kendisi gittikten sonra düşme hattına çok daha fazla yaklaştık ve puan durumunda daha da geriye gittik. şu sezonda bile avrupa'da namağlup lider olarak çıkmayı da başardı.